Geleneksel bankacılık kurumları blockchain dünyasına adım atarken en yeni inovasyonları olan “tokenleştirilmiş mevduatlar” eleştirmenlere göre yıllarca geç kalmış bir dijital yanılsamadan ibaret. Columbia Business School’dan öğretim görevlisi Omid Malekan’ın 31 Ekim 2025 tarihli paylaşımına göre bu “duvarlarla çevrili bahçeler” hız, açıklık ve getiri sunan yerleşik stablecoin’ler tarafından gölgede bırakılmaya mahkum. İşte bankaların bu çabasının neden başarısız olmaya mahkum olduğu ve Stablecoin’lerin neden dijital ekonominin omurgası olarak kalacağı üzerine çarpıcı analiz.
Bankalar “duvarlarla çevrili bahçeler” inşa ediyor
Bankalar, müşterilerinin günlük hesap bakiyelerini blockchain tabanlı tokenler olarak ihraç etme fikrini savunuyor. Ancak bu modelin en büyük sorunu, interoperabilite (birlikte çalışabilirlik) eksikliğidir.
Sınırlı Erişim: Malekan’a göre tokenleştirilmiş mevduatlar, küresel internet çağında bir özel intranet’in blockchain karşılığıdır. Bunlar, KYC ve işlem izni gibi uyum katmanlarıyla çevrili olduğu için yalnızca aynı kurumun müşterileri arasında kullanılabilir.
“Seyahat Edemeyen Token”: Malekan, tokenleştirilmiş mevduatları, “bankanın ön kapısında duran dijital çek hesapları” olarak nitelendiriyor. Oysa stablecoin’ler yıllardır DeFi, sınır ötesi ödemeler ve zincir üstü ticaretin temelini oluşturan açık ağlara entegre durumdalar.
Risk farkı: tam rezerv ve kısmi rezerv
Stablecoin’ler sorunu zaten yıllar önce çözdü: aracı gerektirmeyen, anında transfer edilebilir dijital dolarlar yarattılar.
Stablecoin Güvenliği: Stablecoin ihraççıları, şeffaf ve tam rezerv desteğine güvenirler. Karşılık gelen varlıkları nakit veya kısa vadeli hazine bonolarında tutmak zorundadırlar. Bu yapı, onlara bankaların eşleşemeyeceği bir likidite profili sunar.
Bankaların Riski: Tokenleştirilmiş mevduatlar ise, geleneksel sistemin tanımlayıcı özelliği olan kısmi rezerv bankacılığına (ödünç verme riskine) maruz kalmaya devam eder.
Getiri potansiyeli her şeye karar verecek
Bankaların rekabet edemeyeceği asıl darbe, potansiyel getirilerden gelecek. Stablecoin piyasası olgunlaşırken, ihraççıları, düzenlemeler doğrudan faiz ödemelerini kısıtlamaya çalışsa bile ödül puanlarından staking teşviklerine kadar çeşitli yaratıcı yollarla kullanıcılara getiri paylaşmanın yollarını buluyor.
%1 Hazine Getirisi: ABD veya Birleşik Krallık’taki ortalama perakende tasarruf hesabı %1’den az getiriyorken, stablecoin tabanlı ürünler genellikle Hazine bonosu kazançlarının daha büyük bir payını dolaylı yollarla kullanıcılara aktarmanın yollarını bulur.
Burada bankaların korkusu basit: Eğer stablecoin’ler gerçek getiri ödemeye başlarsa, müşteriler hiçbir şey yapmayan hesaplarda nakit tutmayı bırakacaktır.
Bu bir teknoloji değil, politik bir kavga
Bu sektörler arası rekabetin arka planında, bankacılık lobisi, getiri sağlayan stablecoin’lerin mevduatları çekerek finansal istikrarı tehdit edeceği uyarısıyla agresif bir şekilde karşı çıkıyor. Eleştirmenler ise bunu, sektörün karlarını korumak için regülasyonu kalkan olarak kullanması şeklinde yorumluyor.
Büyük Dönüşüm: Bu kavganın ardında, tahvillerden gayrimenkule kadar gerçek dünya varlıklarının (RWA) tokenizasyonunun yükselişi yatıyor. Standard Chartered’a göre, bu pazarın 2028 yılına kadar 2 Trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Stablecoin’lerin bu ekosistemin omurgası olmaya devam etmesi öngörülüyor.
Bankalar mevduatlarını dijitalleştirmekte başarılı olabilir, ancak onların tokenizasyon versiyonu, kripto kullanıcılarının beklediği özgürlük, hız veya birlikte çalışabilirliğin hiçbirini sunmuyor. Malekan’ın görüşüne göre, finans sektörü eski altyapıyı yeni raylara uydurmaya çalışıyor ve buna inovasyon diyor. Oysa Stablecoin’ler, dijital ekonomi için yolları, araçları ve trafik kurallarını zaten inşa etmiş durumda.
